Özet
Türkiye 4,9 milyon koloni varlığı ve zengin genetik çeşitliliği ile morfolojik ve genetik olarak çok farlı arı ırkına ev sahipliği yapmaktadır. Ülkemiz zengin bitki florası ve topoğrafik özellikleri nedeniyle birçok arı ırkını barındırmaktadır. Günümüze kadar yapılmış bilimsel çalışmalarda 5 farklı yerli balarısı ırkının (A.m. anatoliaca, A.m. caucasica, A.m. syriaca, A.m carnica, A.m meda) varlığı bilinmektedir. Ancak gezginci arıcılık ve bölgeye adapte olmayan arı ırklarının bölgede bulunan yeli ırklarla melezlenmesi ırklarımızda genetik bozulmaya sebep olmaktadır. Genetik çeşitlilik, çevre koşullarına uyumun ve ıslah çalışmaların temel bileşenidir. Genetik çeşitliliğin korunması, hastalık ve zararlılara dirençli yüksek verimli damızlık arı üretimi için önemlidir.
Anahtar kelimeler: yerli bal arısı, ırklar, genetik çeşitlilik, koruma, ıslah
Importance of Protecting and Breeding Native Honey Bee Subspecies for Beekeeping Sector in Turkey
Turkey is home of many honey bee races which has the different morphological and genetic structure with rich genetic diversity and the presence of 4,9 million colonies. Anatolia has also rich favourable floral conditions and topographic. Scientific studies showed us that Turkey has 5 different native honey bee subspecies (A.m. anatoliaca, A.m. caucasica, A.m. syriaca, A.m carnica, A.m meda). Migratory beekeeping and mating inadaptable subspecies colonies cause trouble for genetic structure of native honey bee subspecies. Genetic diversity is fundamental component for breeding process and adaptation against different environmental conditions. Protecting native honey bee subspecies are important for sustaining genetic diversity and producing breeder queen bees with improved traits such a diseases and mite resistant.
Key Words: native honey bee, races, genetic diversity, protecting, breeding
Giriş
Bal arılarının en çok bilinen yararlarının başında bal, polen ve propolis gibi gıda ve farmakolojik değerleri gelir. Ancak ürettikleri ürünlerle insanoğluna besin madde sağlamalarının yanında polinizasyonla doğaya sağladıkları yararlar kat kat fazladır (Free, 1993, Morse and Calderone, 2000). Bitkisel üretimde özellikle çiçekli bitkilerin tozlaşmasında oldukça büyük önem arz etmektedirler. Örneğin çileklerde polinizasyonun %90’nı sinekler, kelebekler ve arılar gibi böcekler tarafından gerçekleştirilirken bu böceklerin %90’ını bal arılan oluşturmaktadır (Erdoğan ve Erdoğan 2009).
Geniş bitki örtüsü, uygun iklim koşulları ve topoğrafik özellikleri nedeniyle Anadolu, birçok arı ırkına ev sahipliği yapmaktadır (Adam 1983, Güler ve ark 1999). Ruttner (1988) Anadolu’yu ırk ve ekotipler açısından gen kaynağı olarak nitelendirmiştir. Anadolu (A.m. anatoliaca), Kafkas (A m caucasica), Suriye (A.m. syriaca), Trakya (A.m carnica), İran (A.m meda) gibi ırk ve ekotipler bunlardan birkaçıdır (Ruttner, 1988, Öztürk, 1990, Kandemir ve ark., 2006). Bunlardan, Anadolu arısı (A. m. anatoliaca) özellikleri itibariyle birbirinden farklılaşmış çok sayıda ekotipi içermektedir (Bodenheimer, 1942; Adam, 1987; Ruttner, 1988). En önemli özelliklerinin başında değişken iklim koşullarına uyum, yüksek kışlama yeteneği, yön bulma kabiliyeti, kışı az bal tüketerek geçirme gelmektedir. Bu özelliklerin her biri geniş genetik varyasyona sahip olmasıyla açıklanırken, ayrı ayrı ırklarda var olabilecek birçok özelliğe tek başına sahip olması Anadolu arısını ayrı bir yere koymaktadır (Adam, 1987).
Dünya üzerinde bulunan tüm ırklar yaşadıkları bölgeye adapte olarak değişen çevre koşullarına uyum sağlamış ve çeşitli değişimler geçirmişlerdir. Bunun sonucu olarak da bölgeye özgü ekotipler oluşmuştur. Binlerce yıldan bu yana çeşitli doğal olaylara, hastalıklara ve zararlılara karşı kazanılmış çevre direnci ve adaptasyon genetik varyasyon açısından büyük öneme sahiptir.
Türkiye’de Bulunan Irk ve Ekotipleri Tanımlamaya Yönelik Yapılan Çalışmalar
Dünyada bulunan ırk ve ekotipleri tanımlamak ve sınıflandırmak amacıyla morfometri, aloenzim ve mitokondri DNA’sı gibi çok çeşitli yöntemler kullanılmaktadır (Bodeheimer, 1942; Adam, 1983; Ruttner, 1988; Doğaroğlu, 1982; Doğaroğlu ve ark., 1992; Güler ve ark., 1999). Uzun yıllar boyunca vücut ölçüleri, renk ve davranış özelliklerinden yaralanarak morfolojik tanımlama metotları kullanılmıştır ( Ruttner 1988, Kence 2006). Bal arılarında morfometrik karakterler açısından vücut iriliği, kanat eni ve uzunluğu, kanat açısı, kıl uzunluğu, bacak uzunluğu gibi dış görünüş özelliklerinden yaralanarak yapılan sınıflandırma en sık kullanılan bir yöntemlerden biridir. Çok sayıda araştırmacı tarafından ülkemizde bulunan ırk ve ekotipler tanımlanmaya çalışılmıştır. Güler’in (1999) Türkiye’nin bazı bal arısı (Apis mellifera L.) genotiplerinde verimi etkileyen morfolojik ve fizyolojik karakterleri belirlemeye yönelik yaptığı araştırmada Anadolu, Kafkas, Muğla, Gökçeada, Trakya ve Alata ırk ve ekotipleri seçilmiştir. Çalışma sonucunda fizyolojik karakterler (bal verimi, koloni populasyonu gelişimi ve kovan ağırlık artışı) yönünden genotipler arasındaki farklar önemli bulunmuştur. Aynı şekilde morfolojik karakterler açısından değerlendirildiğinde genotipler arasındaki farklar önemli düzeyde birbirinden ayrılmışlardır. Çalışmada verimlilik için bölgeye uygun ırk ve genotiplerin kullanılmasının önemi ortaya konmuştur. Güler (2001) tarafından yapılan bir başka çalışmada ise Artvin ili Borçka ilçesi Camili (Macahel) yöresi bal arıları 29 morfolojik karakter yönünden incelenmiş ve bu bölge arısının renk, uzun kanat, kısa bacak, orta uzunlukta kıl örtüsü, uzun dil özellikleri Kafkas arısı ile büyük bir benzerlik gösterdiği tespit edilmiştir. Bazı morfolojik karakterlerin ise çevre adaptasyonu nedeniyle doğal süreçte bir takım değişimlere uğradığı düşünülmektedir. Güler ve Kaftanoğlu’nun (1999) aynı örnekler üzerinde yaptığı morfolojik analizde 20 karakter ( kanat boyutları, kanat damar açıları, tergum ve scutellum rengi ) değerlendirilmiş ve kanat ile ilgili 16 morfolojik karakterin 5’i hariç 11 karakterde gruplar arasında istatistiksel olarak önemli düzeyde varyasyon belirlenmiştir. Çalışmada belirlenen kanat damar açılarının yüksek varyasyon gösterdiği ve ırklar arasında ayırıcı nitelik taşıdığı önceki çalışmalarla (Öztürk, 1990, Gençer ve Fıratlı, 1999 ) da desteklenmiştir.
Güler ve arkadaşları (1999) Kafkas (A. m. caucsica) ve Orta Anadolu’da yetiştirilen Anadolu (A. m. anatolica) arı ırkları ve Ege, Trakya, Gökçeada, Alata ekotipleri ile 31 morfolojik karaktere ilişkin biyometrik ölçümler yapmışlardır. Çalışmada, yapılan sınır grafiğinde Anadolu ve Muğla genotipleri arasında iç içe geçmelerin olmadığı, Muğla genotipinin Anadolu arısının bir ekotipi olduğu yargısının çokta doğru olmadığı görülmüştür. Denemede yapılan diskriminant fonksiyonunda genotiplerin kesin sınırlarla birbirinden ayrılması morfolojik olarak ne kadar geniş bir varyasyona sahip olduğunun göstergesidir.
Gençer ve Fıratlı (1999) Kafkas arısı ve Orta Anadolu ekotiplerinin morfolojik özelliklerini tanımlamaya yönelik yaptığı çalışmada Kırşehir, Beypazarı, Eskişehir, Çankırı ekolojilerinde yaşayan kolonileri seçerek 32 özellik yönünden Kafkas arısıyla karşılaştırmış ve birbirinden ayrılan yönlerini belirlemiştir. Çalışma sonucunda Kafkas ırkı ile Orta Anadolu (Kırşehir, Beypazarı, Eskişehir, Çankırı) ekotipleri tüm özellikler yönünden birbirinden belirgin biçimde ayrılırken Orta Anadolu ekotipleri içerisinde de farklılaşmalar ve ayrılmalar gözlenmiştir. Yapılan diskriminant analizi sonucu Kırşehir genotipinin diğer Orta Anadolu genotiplerinden ayrıldığı gözlenmiştir. Yine Orta Anadolu ekotiplerinin morfolojik özelliklerinin belirlenmesi amacıyla yapılan bir çalışmada (Karacaoğlu ve Fıratlı, 1998) Beypazarı ve Tokat ekotiplerinden Beypazarı ekotipi daha birörnek dağılım göstermiştir ve yapılan iç içe geçmelerin daha az oranda olduğu gözlenmiştir. Kandemir ve arkadaşlarının (2000) Türkiye’deki bal arısı populasyonlarında genetik ve morfometrik varyasyonu belirlemek amacıyla yaptıkları çalışmada Türkiye’nin 77 farklı bölgesinden aldıkları örneklerde 10 morfometrik karaktere ilişkin analizde Güler ve arkadaşları (1999) ile benzer sonuçlar elde etmişlerdir. Kandemir ve ark.(2005)’ı farklı bal arısı populasyonlarında morfometrik varyasyonu belirlemek üzere yaptıkları çalışmada Türkiye bal arısı populasyonlarında batıdan doğuya (Avusturya-Nahçıvan(Azerbaycan)) gidildikçe morfometrik karakterlerdeki değişimi gözlemlemişlerdir. Kırklareli, Edirne, Bolu ve Avusturya örnekleri aynı grupta yer alırken; Iğdır, Ardahan, Artvin, Kars örnekleri ve Nahçıvan ile Ankara örnekleri kendi başlarına birer grup oluşturmuşlardır. Çalışmada dikkat çekici bir başka nokta ise Kırklareli ve Avusturya populasyonlarının kübital indekslerinin benzer bulunmasıdır. Bu da Kırklareli arısının morfometrik olarak Anadolu arısı ırkının ekotipi olmadığının bir göstergesidir.
Bal arılarında morfolojik karakterler kullanarak ırk tanımlanmasına yönelik çalışmalar ucuz ve kolay olması nedeniyle çok sık kullanılmaktadır (Sheppard ve Smith, 2000). Ancak morfolojik karakterlerin çevresel etkiler ile değişebildiği bilinen bir gerçektir. Bu açıdan morfolojik karakterler kullanılarak yapılan çalışmaların yanında genetik olarak tanımlanması ihtiyacı doğmuştur. Bu amaçla en sık kullanılan materyal mtDNA iken, protein elekfrorezi gibi çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Bal arıları, mtDNA materyali ile ilgili üzerinde en çok bilimsel çalışma yürütülen böcek grubudur. Bunun yanında protein elektroforezi ile alloenzim polimorfizmi konusunda araştırılan böceklerin ilklerinden sayılmaktadır (Mestriner 1969, Mestriner ve Contel 1972). Smith ve ark. (1997)’nın Türk bal arılarında mtDNA varyasyonunu incelediği çalışmada, Trakya bölgesinden alınan populasyonların %24 oranında A. m. carnica mtDNA haplotipi ile uyumlu olduğu sonucuna varmışlardır.
Ruttner (1988), bal arısı ırklarını Batı Akdeniz (M), Doğu Avrupa (C), Afrika (A) ve Orta Doğu (O) olmak üzere 4 grupta toplamıştır. Batı Avrupa ırkları (M), Afrika ırkları (A), Doğu Avrupa ırkları (C), ve A. m. meda, A. m. caucasica, A. m. syriaca, A.m. anatoliaca’nın da içinde bulunduğu Orta Doğu ırkları (O)’ dır. Özdil ve Yıldız (2008)’ ın mitokondriyel DNA bakımından Türkiye bal arılarını tanımladıkları çalışmada 20 farklı bölgeden örnek alınmıştır. Alınan örneklerde DraΙ restriksiyon enzimi ile kesim sonucu Türkiye bal arısı ırk ve ekotiplerinin Doğu Avrupa ve Akdeniz (C) genetik soyuna dahil olduğu sonucuna varılmıştır (Özdil ve ark, 2009a). Türk ve İran bal arılarının mitokondriyel DNA varyasyonlarının karşılaştırıldığı bir başka çalışmada ise (Özdil ve ark, 2009b) Türkiye’deki arı populasyonları ile birkaç İran arı populasyonu Doğu Avrupa ve Akdeniz (C) genetik soyuna ait olduğu sonucuna varılmıştır. Türkiye bal arısı populasyonları 6 farklı RFLP markeri ve anonim lokus bakımından Doğu Avrupa ve Akdeniz (C) genetik soyuna ait bulunmuştur (Özdil, 2007).
Türkiye bal arısı ırklarında populasyonları 4 enzim lokusu (Mdh, Pgm, Hk, Est) bakımından polimorfik bulunmuştur. Türkiye’de en fazla görülen alleller; Mdh65, Mdh100, Pgm75, Pgm100, Est100, Hk100 allelleridir (Kandemir ve ark. 1995, 2000, 2005). Ülkemiz bal arısı ırk ve ekotipleri ile yapılan morfometrik ve aloenzim varyasyonun tanımlanmasına yönelik çalışmalarda benzer sonuçlar elde edilmiştir (Darendelioglu ve Kence, 1992; Kandemir ve Kence 1995, Güler ve Kaftanoglu 1999, Güler ve ark. 1999, Kandemir ve ark.1995, 2000, Güler ve ark. 2002, Kandemir ve ark. 2003).
Ülkemiz bal arısı ırk ve ekotipleri bakımından geniş genetik çeşitlilik göstermesine rağmen ekonomik öneme sahip karakterler ıslah metotları ile geliştirilip, verimlilikleri yeterli düzeyde arttırılamamıştır. Günümüzde arıcılığı gelişmiş ülkeler, bal arısı populasyonlarını ekonomik değeri olan oğul verme eğilimi, hırçınlık, hızlı kuluçka gelişimi, bal verimi, hastalık ve zararlılara dirençlilik vb. özelliklerini ıslah çalışmalarıyla geliştirmektedir.
Bal arılarını diğer çiftlik hayvanlarından genetik ve fizyolojik olarak farklılık göstermektedir. Örneğin bal arılarında erkek arılar ana arının yumurtladığı dölsüz yumurtalardan meydana gelmekte ve tek kromozom setinden oluşmaktadır. Bununla birlikte yetiştirilen döller arasındaki sürenin kısa olması bal arılarını ıslah çalışmalarında diğer çiftlik hayvanlarından daha avantajlı konuma getirmektedir.
Doğada ana arılar ortalama 7-17 erkek ile birkaç hafta içerisinde çiftleşmektedir. Çiftleşme havada gerçekleştiği için ıslah çalışmaları yalıtılmış alanlarda ya da yapay tohumlama tekniği kullanılarak yapılabilmektedir. Dışarıdan arı girişlerinin olmadığı coğrafi bölgeler ıslah amacıyla kullanılabilinir. Ancak bu tür yalıtılmış alanların yaygın olmaması ve bu alanlarda istenen çiftleştirme kombinasyonu oluşturulamayacağından yapay tohumlama tekniğinin uygulanması ön plana çıkmaktadır. Erkek arılardan mikroskop ve enjektör yardımıyla toplanan spermlerin ana arının vajinasına enjekte edilmesi yapay tohumlama olarak tanımlanmaktadır (Oskay, 2008). Bal arısının genetiğinin, fizyolojisinin, koloni yönetimi, ana arı yetiştirme ve yapay tohumlama tekniklerinin bilinmesi, istenilen özelliklere sahip damızlık kolonilerin oluşturulmasında önemli bir yere sahiptir (Oskay, 2010).
Islah programlarında akrabalı yetiştirme teknikleri kulanılarak arı topluluğunda istenilen özellikler ön plana çıkarılabilmektedir. Bunun için kendine, bir erkek ile birden fazla ana arı, ana-kız, baba-kız, süper kızkardeş-super kız kardeş, tam kızkardeş-tam kızkardeş, yarım kızkardeş-yarımkızkardeş, kuzen çiftleştirmesi uygulamarı yaparak akrabalı yetiştirme programları kullanılarak bal arısı hatları oluşturulabilinir ve oluşturulan bu hatlar arasında melezlemeler yapılabilmektedir. Bu tip çalışmalar için çok sayıda koloni gerektiği gibi, akrabalılık krizi oluşma riski de görülebilmektedir (Laidlaw ve Page, 1997). Bu olumsuzlukların önlenmesi amacıyla Robert E. Page ve Harry H.Laidlaw tarafından 1985’de kapalı toplum ıslah programı geliştirilmiştir. Bu program göre 4-5 yıl süre içerisinde üzerinde çalışılan özellikler arzu edilen düzeye ulaşabilinir. Programa 35-50 koloni ile başlanabilir ve koloniler yıllık olarak, geliştirilmesi istenen özelliklerin performansları değerlendirilerek, koloni sayısının %20 si kadar yüksek performans gösteren kolonilerden, bir kaç yüz ana arı yetiştirilebilinir ve topluluğu temsil eden erkek arılarla yapay tohumlama tekniği kullanılarak çiftleştirilinirler. Programda oluşturulan 200 kolonide işlem her yıl tekrarlanır. Yapılan çalışmalarda bu program ile, 20 yıl akrabalı yetiştirme krizi olmadığı görülmüştür (Laidlaw ve Page, 1997).
Sonuç
Ülkemiz dünya üzerinde bal arısı ırk ve ekotipleri bakımından genetik çeşitliliğin en fazla olduğu ülkedir. Yapılan çalışmalarda (Ruttner 1988, Adam 1983, Öztürk 1990, Güler ve ark 1999, Palmer ve ark. 2000, Kence, 2006, Kandemir ve ark., 2006,) ülkemizde 5 farklı arı ırkının olduğu belirlenmiştir.
Ruttner’ın yaptığı sınıflamada Anadolu arısı A. m. anatoliaca, A. m. caucasica, A. m. armeniaca ve A. m. adami ile birlikte Orta Dogu (O) grubunda yer almıstır (Ruttner 1992). Oysa mtDNA varyasyonuna ilişkin arastırma sonuçlarına göre A. m. anatoliaca, A. m. caucasica, A. m. carnica ve A. m. ligustica ile birlikte Dogu Avrupa (C) grubunda yer almaktadır (Garnery ve ark. 1993, Smith ve ark. 1997, Palmer ve ark. 2000, Kandemir ve ark. 2006a).
Türkiye, dünya üzerinde zengin bitki florası, uygun iklim özellikleri ve çeşitli arı ırklarıyla dünya üzerinde arıcılık faaliyetinin yapılabileceği ideal ülkelerden biridir. Ancak var olan bu avantajların değerlendirilmesinde gereken özenin gösterilmediği bir gerçektir. Koloni varlığı bakımından 5.339.224 koloni ile dünya sıralamasında ikinci sırada yer aldığımız halde 82 bin ton bal üretimi ile dünyada dördüncü sırada yer almaktayız. Kovan başına bal verimimiz ise 17 kg ile sınırlı kalmaktadır. (FAO, 2011) Bu da ülkemizde modern arıcılık tekniklerinin gerektiği gibi uygulanmadığının bir göstergesidir.
Ülkemizde bir bölgede yoğun olarak yetiştirilen ana arıların diğer bölgelere satışı, yurt dışından kaçak getirilen ana arılar, kontrolsüz melezlemeye sebep olacağından farklı bölgelerde yaşayan yerli ırklarımızın yaşadıkları bölgeye adaptasyon yeteneklerini bozacağı gibi hastalıkların yayılmasında da rol oynayacaktır. Bu da yerli gen kaynaklarımızın yok olması tehlikesini ortaya çıkarmaktadır.
Son yıllarda özellikle Trakya bölgesinde geniş alanlarda ekimine başlanan Kanola bitkisi çiçeklenme döneminde yüksek düzeyde nektar ve polen sağlaması nedeniyle göçer arıcıları bölgeye çekmektedir. Kanola’nın çiçeklenme döneminin Mayıs ayında olması, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden gelen göçer arıcıların kovanlarında bulunan erkek arıların yerli kolonilerin ana arılarıyla çiftleşmesi ile yine kontrolsüz melezlemenin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Günümüze kadar bal arısı hastalık ve zarlılarla mücadelede kimyasalların yoğun olarak kullanılması hem arı hemde insan sağlığını olumsuz yönde etkilendiği, hastalık ve zararlıların kimyasalara karşı direnç geliştirdiği yapılan araştırmalar ile kanıtlanmıştır ( Evans, 2003, Pettis, 2004).
Yerli ırklarımızın yok olması tehlikesinin önüne geçebilmek, daha sağlıklı arı ve ürünlerini elde edebilmemiz için, ülkemizde yerli ırklarımızın bulunduğu alanlarda koloni yönetim ve genetik geliştirme programlarını izleyebilecek özel ya da devlet yapısında bulunan çekirdek merkezler kurulmalıdır (Oskay, 2008). Bu merkezlerde koloniler iyi yönetilmeli ve bünyelerinde saf olarak yerli arı topluluğu bulundurularak genetik kaynak korunmalıdır. Diğer taraftan oluşturulan arı topluluğu üzerinde ıslah çalışması yapılarak, oğul eğilimi, bal verimi, hırçınlık, hastalık ve zararlılara direnç gösterme vb. özellikleri geliştirilmelidir. Bu merkezler bölgelerinde bulunan diğer arıcılık işletmelerinin damızlık ana arı ihtiyaçlarını karşılamalı ve bu işletmelere damızlık ana arı yetiştirmeleri için teknik destek sağlamalıdır.
Bununla birlikte bu yerli arı topluluğundan oluşturulmuş diğer arı topluluğu üzerinde kapalı toplum genetik geliştirme programı uygulanmalıdır. Bu merkezler bulundukları bölgelerdeki üreticilere arıcılıkta koloni yönetim ve genetik geliştirme programlarının nasıl uygulanması gerektiğini ve bu programlarda uygulanan teknikleri öğretmelidir.
Kaynaklar
Adam B., 1983. In search of the best strains of honey bee. Northern Bee Books, West Yorkshire, UK.
Adam B., 1987. In Search of the Best Strains of Bees Northern Bee Boks, West Yorkshire, UK.
Akyol E., Çahinler N., Özkök D., 2006. Honeybee {Apis meilifera) races, ecotypes and their general characteristics in Turkey. Journal of Animal and Veterinary Advances 5(9): 771- 774.
Bodenheimer F.S., 1942. Türkiye’de Bal Arısı ve Arıcılık Hakkında Etüdler. Numune Matbaası, İstanbul
Doğaroğlu M., 1982. Türkiye’de yetiştirilen önemli arı ırk ve tiplerinin ‘Çukurova Bölgesi’ koşullarında performanslarının karşılaştırılması. ÇÜ Ziraat Fakültesi Yıllığı, 13(3-4): 46-60.
Doğaroğlu M., M. Özder, C. Polat, 1992. Türkiye’deki önemli bal arısı (Apis mellifera L.) ırk ve ekotiplerinin Trakya koşullarında performanslarının karşılaştırılması. Doğa-Tr. J. of Veterinary and Animal Sciences, 16: 403-414.
Darendelioğlu Y., Kence A., 1992. Morphometric study on population structure on honeybee, Apis mellifera L. (Hymenoptera:Apidae). Türkiye 2. Entomoloji Kongresi Bildirileri, 387-396.
Erdoğan, Ü., Erdoğan, Y., 2009. Üzümsü meyvelerin tozlaşmasında bal arılarının yeri ve önemi http://www.uzumsu.com/dosyalar/ll Ulusal_Uzumsu_Semp_359-364.pdf
Evans D. J., 2003. Diverse origins of tetracycline resistance in the honey bee bacterial pathogen Paenibacillus larvae. Invertebrate Pathology. 83 P:46-50.
Free J. B., 1993. Insect pollination of crops. 2, Edition, Academic Press, London, S 684
FAO, 2011. http://faostat.fao.org/site/573/DesktopDefault.aspx?PageID=573#ancor
Gençer H. V., Fıratlı Ç., 1999. Orta Anadolu Ekotipleri (A. m. anatoliaca) ve Kafkas ırkı (A. m. caucasica) bal arılarının morfolojik özellikleri Tr. J. of Veterinary and Animal Sciences 23 S 1, 107-113.
Güler A., 1999. Türkiye’nin bazı bal arısı (apis mellifera l.) genotiplerinde verimi etkileyen morfolojik ve fizyolojik karakterler üzerinde araştırmalar. Tr. J. of Veterinary and Animal Sciences 23 Ek Sayı 2, 393-399.
Güler A., Kaftanoğlu O., 1999. Türkiye’deki önemli Balarısı (Apis mellifera L.) Irk ve Ekotiplerinin Morfolojik özellikleri-II Tr. J. of Veterinary and Animal Sciences 23 Sayı 3, 571-575.
Güler, A., Kaftanoğlu O., Bek Y., Yeninar H., 1999. Türkiye’deki önemli balarısı (apis mellifera l.) ırk ve ekotiplerinin morfolojik karakterler açısından iliskilerinin diskriminant analiz yöntemiyle saptanması, Tr. J. of Veterinary and Animal Sciences 23 Ek Sayı 3, 337-343.
Güler A., 2001. Artvin Borçka Camili (Macahel) Yöresi Bal Arısı (Apis mellifera L.)’nın Morfolojik Özellikleri. Tr. J. of Veterinary and Animal Sciences 25, 473-481.
Kandemir İ., Kence A., 1995. Allozym variability in a central Anatolian honeybee (Apis mellifera L.) population, Apidologie 26: 503-510.
Kandemir İ., Kence M., Kence A., 2005. Morphometric and electrophoretic variation in different honeybee (apis mellifera L.) population. Tr. J. of Veterinary and Animal Sciences 29, 885-890.
Kandemir İ., Kandemir G., Kence M., İnci A., Kence A., 1995. Morphometrical and electrophoretical discrimination of honeybees from different regions of Turkey. XXXIV. International Apicultural congress in Apimondia, 14-19 August Llusanne, Switzerland.
Kandemir İ., Kence M., Sheppard WS., Kence A., 2006. Mitochondrial DNA variation in honey bee (Apis mellifera L.) populations from Turkey. Journal of Apicultural Research and Bee World 45(1): 33-38.
Karacaoğlu M., Fıratlı Ç., 1998. Bazı Anadolu bal arısı ekotipleri (apis mellifera anatoliaca) ve melezlerinin özellikleri I. Morfolojik özellikler. Tr. J. of Veterinary and Animal Sciences 22, 17-21.
Kaftanoğlu, O., 2001. The Consept of Honey Bee Races and Race Preference. Uludag Bee Journal. Bursa. 1 (3): 11-20.
Kence, A., 2006. Türkiye bal arılarında genetik çeşitlilik ve korunmasının önemi. Uludağ Arıcılık Dergisi, 25-32.
Kekeçoğlu M., 2007. Türkiye bal arılarının mtDNA ve bazı morfolojik özellikleri bakımından karsılaştırılmasına yönelik bir araştırma. Namık Kemal Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi
Laidlaw H.H., Page E. R., 1997. Queen Rearing and Bee Breeding. Wicwas Press. Cheshire, Connecticticut, USA. S: 1-224.
Mestriner MA., 1969. Biochemical polymorphisms in bees (Apis mellifica ligustica). Nature 223: 188-189.
Mestriner MA., Contel EPB., 1972. The P-3 and Est loci in the honeybee, Apis mellifera. Genetics 72: 733-738.
Morse R. A., Calderone N. W., 2000. Beeculture, http:__bee.airoot.com_beeculture_pollination2000_pgl.html.
Oskay D., 2008. Protecting Diversity of Native Honey Bee Subspecies, Developing a Model on Colony Management and Breeding. Uludag Bee Journal 8 (2): 63-72.
Oskay D., 2010 Bal Arısı Islahında Ana Arı Yetiştirme ve Yapay Dölleme Tekniklerinin Kullanılmasında Önemli Noktalar. Hasad Hayvancılık 305: 40-44.
Özdil F., Yıldız M.A., Hall H.G., 2009a. Molecular characterization of Turkish honey bee populations (Apis mellifera) inferred from mitochondrial DNA RFLP and sequence results. Apidologie 40: 570–576.
Özdil F., Fakhri B., Meydan H., Yıldız M.A., Hall H.G., 2009b. Mitochondrial DNA Variation in the CoxI–CoxII Intergenic Region among Turkish and Iranian Honey Bees (Apis mellifera L.) Biochem Genet 47:717–721.
Özdil F., 2007. Mitokondriyel dna pcr-rflp (restriksiyon parça uzunluk polimorfizmi) markerleri kullanılarak Türkiye’nin farklı yörelerine ait bal arılarının tanımlanması. Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Doktora Tezi
Öztürk, A.I., 1990. Morphometric analysis of some Turkish honeybees (Apis mellifera L.). Master of Philosophy. Univ. Of Wales College of Cardiff, UK.
Pettis J.F., 2004. A scientific note on Varroa destructor resistance to coumahhos in the United States. Apidologie 35: 91-92.
Palmer MN., Smith DR., Kaftanoglu O., 2000. Turkish Honeybees: Genetic variation and evidence for a fourth lineage of Apis mellifera mtDNA. The Journal of Heredity, 91(1).
Ruttner F., 1988. Biogeography and taxonomy of honeybees Springer Verlag, Berlin.
Sheppard WS, Smith DR., 2000. Identification of African-Derived Bees in The America: A Survey of Methods. Ann. Entomol. Soc. Am 93(2): 159-176.
Smith DR., 1991. Mitochondrial DNA and honey bee biogeography in: Smith, DR.(ed) Diversity in the genus Apis Boulder, CO Westview, 131-176.
YAZAN:Raziye IŞIK, Devrim OSKAY
Namık Kemal Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü
Bu Makale 14-16 Eylül 2011 tarihleri arasında Çukurova Üniversitesi’nde düzenlenen , 7. Ulusal Zootekni Kongresi’nde sunulmaya laik görülmüştür.
Bir Cevap Yazın